Yeni Sezon Başlarken: Abdullah Avcı ve Trabzonspor Cephesinde Değişen Bir Şey Var mı?

29 Ağustos’ta St. Gallen karşısında ne yapıp edip turu geçmek ve kendimizi lig/grup aşamasına atmak zorundayız Avrupa’da, aksi takdirde kötü günler bekliyor Trabzonspor’u; ligde dördüncülükle, Türkiye Kupası’nda final oynamakla vs. teskin olunamayacak bir kaosun başlangıcı olabilir bu maç.
2020 yılı sonuydu, bir arkadaşımla kulübümüzün, çocukluk çağlarımdan beri hemen hiçbir maçını kaçırmadığım Trabzonspor’umuzun bir lig maçını seyrediyorduk. Yanlış hatırlamıyorsam Sivasspor maçıydı iç sahada. Çok kötü bir sezon başlangıcının ardından Eddie Newton’ın yerine Abdullah Avcı yeni gelmişti. Başarısız geçen Beşiktaş ve A Milli Takım maceralarından sonra yeni bir sayfa açmak istiyordu hoca. Trabzonspor da 2010-11 sonrasındaki kaotik sezonların ardından zor günler geçiriyordu. Doku uyumu olmuş, Ahmet Ağaoğlu’nun akıllıca yönetimi altında, iki taraf da birbirine ihtiyaç duymaktaydı.
Berabere kalmıştı Trabzonspor o gün; ama göze nispeten hoş gelen bir futbol vardı sahada. Trabzonspor, taraftarının sabırsızlığı, tez canlılığı, günlük hayatta dahi aceleciliğiyle bilinir. Ama tribündeki taraftar da henüz birkaç maç olmasına rağmen umutluydu, hocaya kredi açmıştı, gelecek günler için bazı endişeler olsa da hocaya güven vardı. Maç sonu teknik/taktik basın toplantılarını genelde izlemem hocaların ama ilk kez o gün izledim, Abdullah Avcı basının karşısına çıktı ve nerede, ne hata yapıldığını, o gün neden kazanamadığımızı, neyi yanlış yaptığını anlattı takımın. Dinledim ve mutlu oldum, “Bugün olmadıysa da en azından neyi yanlış yaptığımızın farkında hoca” dedim kendi kendime, sonraki haftalar için umudum arttı. Mütevazıydı hoca, başarıya açtı, dinliyordu, suçlamıyordu kimseyi, tanımaya ve anlamaya çalışıyordu.
O günden sonra şampiyon olduğumuz sezonun sonuna kadarki her maç sonu teknik/taktik basın toplantısını, tüm sıkıcılığına rağmen dinledim, vaktim olmayınca sonradan bulup izledim veya okudum mutlaka hocanın ne dediklerini.
Takımın kurtuluş reçetesinin orada olduğuna inanmıştım çünkü, önem veriyordum hocanın futbol bilgisine ve oyunu okumasına, itimadım vardı; yeniliyorduk ama takım kötü değildi, sahada sırıtmıyordu, başımızı öne eğdirmiyordu mücadeleden kaçarak, pozisyona giriyordu, gol arıyordu, savaşıyordu. Daha başka ne isteyebiliriz ki zaten? On yıllardır gönül verdiğin takım sahaya çıkıyor, çirkinleşmeden çirkefleşmeden oynuyor, mücadele ediyor, oyunu bırakmıyor, yeniyor yeniliyor ama sonuçta bir umut vadediyor. 2020 Aralık ayındaki kanaatim buydu. Nitekim Abdullah Avcı’nın o takımı, muhteşem bir oyun oynamasa da, Türkiye şartlarında, vasatın üzerindeydi; o sene kalan 32 maçta sadece üç yenilgi aldı ve berbat başladığı o sezonu dördüncü sırada bitirdi.
Ertesi sene, 2021-22 sezonunda ise çok uzun süre adeta şov yaparak sezonun neredeyse tamamını önde götürdü ve oldukça rahat geçen bir sezonun sonunda, on yılın ardından yeniden şampiyon oldu. Hocanın maç sonu teknik/taktik basın toplantılarını hep takip ettim, çizgisini hiç bozmadan, yanlışları, hataları ve doğruları açıkça söylüyor, taraftarı ve şehri teskin ediyor, güven veriyordu; oyuncuları suçlamıyor, kimseyi kamuoyunun önüne atmıyor, kendi hatalarını çekinmeden söylüyordu, umut veriyordu işte. Zaten hayat dediğin de futbol gibi, umuttan başka nedir ki?
***
Şampiyonluk sonrası takım dağıldı, yönetimdeki sorunlar ve geçiş döneminin ardından hoca bir kez daha göreve geldi. 2020’deki Newton’lı kötü başlangıcın ardından, 2023’te de Bjelica’lı kötü başlangıç geldi. Avcı yeniden geldi görev başına, 216 gün sonra ve aynı yıl içinde bir kez daha gelmişti Hoca. Şehir onu seviyordu, şampiyon takımın hocasıydı, takımın yarısı daha önce oynadığı oyunculardı, yönetimden büyük destek görüyordu: Bu şartlar altında ikinci döneminde takımı yeniden ve bu sefer daha hızlı toparlaması bekleniyordu kendisinden.
Ancak futbolda 2+2 her zaman 4 etmiyor, bazen daha eksik bazen de daha fazla olabiliyor netice. 2023-24 sezonunu ligde üçüncü sırada bitirdi Avcı’nın Trabzosnpor’u. İstanbul’un güçlü takımlarının tarihi 100 puan bandına çıktığı sezonda başarı gibi görünmeyebilir bu; ama iki takımın çok erken arayı açıp kendi arasında rekabet ettiği bir sezonda, geri kalan 18 takım arasında sezonu birinci sırada tamamlamayı şahsen ben başarısızlık olarak görmüyorum. Yine harika bir futbol oynamıyordu Trabzonspor, ama bir şekilde galip geliyor ve sonuç almayı başarabiliyordu. Bu şekilde Türkiye Kupası’nda da finale çıkılmış, ancak Beşiktaş’a kaybedilmişti. Çok kötü bir sezon değildi, hele o hayal kırıcı başlangıçtan sonra.
24 Mayıs 2023’te Ankaragücü’nü kendi evinde 4-2 mağlup etti Trabzonspor ve sezonu bu şekilde, en yakın rakibinin 6 puan önünde üçüncü sırada tamamladı. Taraftar, yönetim, takım, hoca… herkes transferlerin yine 2022’de şampiyon olunan sezondaki gibi yaz kampına yetiştirileceği, UEFA Avrupa Ligi’nde üç eleme turunun geçilip normal sezona kalınacağı ve sonrasında şampiyon olunamasa da ilk iki sırada ve zirveden kopmadan sezonun bitirileceği bir dönem bekliyordu. Hoca da bunu telaffuz etmiş, beklentiler yüksek tutulmuştu.
2024-25 sezonu başlarken ilk hata bu oldu: Beklentiler yüksek tutuldu, transferler büyük oranda geldiyse de en kritik pozisyonlara takviyeler bir türlü yapılamadı. Ben bu satırları kaleme alırken, ligin üçüncü haftası oynanıyor, Avrupa kupalarında bir alt kategoriye indik, Konferans Ligi play-off turunda St. Gallen’e elenirsek Avrupa hayali bir başka bahara kalacak. Ve ilginçtir, üç tane sol beki, altı tane stoperi, beş tane ön liberosu olan (hoca “6 numara” diyor) takımın bir santraforu halen yok; aslında var da değersizleştirildi ve silikleştirildiler, takımdan bir bir ayrılmaları için üste para vermek zorunda kalıyor takım. Neden? Bunun sorumlusu kim?
***
Kişisel olarak “rasyonel iyimser” bakıyorum meselelere, günlük hayata da memlekete de uluslararası siyasete de ve evet kendi takımıma da. Tozpembe değil hayat, ama her şey kötü ve karanlık da değil; imkân ve kabiliyetlerimizin farkında olarak, ama beklentileri de rasyonel seviyede tutarak, belirli bir plan ve strateji dâhilinde, karamsarlık ve kötümserliğe kapılmadan, “Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen hayattan lezzet alır” şiarıyla bakıyorum her bir meseleye, ama gerçekçiliği de elden bırakmadan.
Trabzonspor’un 20 milyon euro verip santrafor alacak bütçesi olmayabilir, bir futbolcuya 10-12 milyon euro, bir teknik direktöre yıllık 10 milyon euro maaş da ödeyemeyebilir, nitekim Avrupa’da her takım böyle yönetilmiyor zaten. Düşük bütçelerle ve hedefleri gerçekçi tutarak, ama her sene kendi liginde ve Avrupa’da önemli başarılar elde eden takımlar var. Bir tanesi hemen yanı başımızdaki Azerbaycan takımı Karabağ FK; bir diğeri Danimarka’nın, İsviçre’nin, Çekya’nın Trabzonspor’unkinden çok daha az değerli kadrolarıyla Avrupa’da gruplardan çıkan ve “Şubat’ı görebilen” takımları.
Bütçen oranında mantıklı planlama, ligde yarışmacı takım olup her sene Avrupa’da gruplara kalma, bu sayede maddi açıdan iyi gelirler elde etme, futbolcularının kendini gösterebileceği vitrinler oluşturup piyasasını yükseltme, 500 bin euroya aldığın oyuncuları küstürmeden ve motivasyonunun düşürmeden bu seviyelerde oynatıp 13-15 milyon eurolara satabilme, şehir takımı olma misyonunu elden bırakmama, şehirle ve taraftarla bütünleşme… bu sayede sportif başarıyla birlikte finansal başarıyı ve sürdürülebilirliği de sağlama.
Çok zor işler değil bunlar, ancak iyi bir organizasyon, ehil kadrolar (hocasından profesyonel çalışanına ve yöneticisine kadar), asgari beş-altı yıllık finansal ve sportif planlamalar, sabırla ve istikrarla programa sadık kalma, motivasyon… Farkındayım, Türkiye’nin mevcut şartlarında çok kolay değil bunlar, ama kendi iş hayatlarında milyar dolarlık şirketler kurup idare edebilen yöneticilerin, sorumlu oldukları kulüpleri de bu şekilde profesyonelce ve liyakatle yönetmelerini beklemek taraftar olarak hakkımız en azından.
Trabzonspor açısından başkaca bir çıkış yolu göremiyorum şahsen, her sene transfere 40-50 milyon euro harcayıp, play-off turunda Avrupa’ya veda edip, ligi dördüncü sırada bitirerek hiçbir şey elde edemez bu kulüp. Var olacaksa, ancak doğru bir planlama ve orta vadeli stratejiyle, finansal sürdürülebilirlikle bunu yapabilir. Aksi takdirde birkaç sene sonra diğer Anadolu kulüpleri gibi iflas bayrağını çekmek, taraftarla kulübü karşı karşıya getirmek işten bile değil.
***
Önümüzdeki Perşembe günü, Ağustos’un 29’unda İsviçre’nin diri takımlarından St. Gallen karşısında çok önemli bir rövanş maçına çıkacak Trabzonspor. Bence öncesi ve sonrasıyla, bu sezonun en önemli maçı o. İlk altı resmî maçta atabildiğimiz gol sayısı üç; evet 3. Takımın en başarılısı kaleci Uğurcan Çakır, maç başına ortalama 5-6 golü önlemiş, bu veri bile başlı başına özetliyor oynanan oyunu. Karamsarlık hali var takımın ve şehrin üzerinde; “şehir” derken o küçücük kara parçasını kastetmiyorum, dünyanın dört bir yanına dağılmış nitelikli taraftarlarıyla koca bir camia oldu artık “Trabzon”.
Ve ben Abdullah Avcı’nın bir zamanlar merakla, bir şeyler öğrenmek için, umutlanmak ve iyimser olmak için, yeri gelince gururlanmak için takip ettiğim maç sonu teknik/taktik basın toplantılarını artık takip edemiyorum. Artık yavan bir tekrara, oyuncuları itham etmeye, taraftarı üstü kapalı iş bilmezlikle suçlamaya döndü bu toplantılar. Hoca göreve geleli 11 ay oldu hâlbuki, başarısız saha sonuçlarıyla birleşince bu söylemler sadece sinirleri daha da geriyor bir yerden sonra.
St. Gallen karşısında ne yapıp edip turu geçmek ve kendimizi lig/grup aşamasına atmak zorundayız Avrupa’da, aksi takdirde kötü günler bekliyor Trabzonspor’u; ligde dördüncülükle, Türkiye Kupası’nda final oynamakla vs. teskin olunamayacak bir kaosun başlangıcı olabilir bu maç. O zaman aylardır sabırsızlıkla beklenen Onuachu ve Weghorst, ertesi sabah aynı uçakla Trabzon’a getirilse bile, finansal ve sportif anlamda testi kırılmış olacak artık.
Umutluyum, ama rasyonel bir iyimserlikle. Ve evet, Abdullah Avcı’nın maç sonundaki teknik/taktik basın toplantılarını yeniden izlemeye başlamak istiyorum artık; umutlanmak için, iyimser olmak için ve gururlanmak için de.

MEHMET AKİF KOÇ
