Politikomedi

Mizah şiddetten uzak sivil bir eylemdir ve Weberyen anlamda şiddet tekelini elinde bulunduran devlet ya da devletin kaptan köşkündeki hükümet, kendi dümen suyuna girmeyenlerce iktidarlarının sorgulamasına tarih boyunca hoş gözle bakmamıştır… Diyalektiğin gereği hegemonya varsa karşı hegemonyanın da doğması kaçınılmazdır ve genelde mizah özelde politikomedi bu sürecin rahmidir.

Perspektifte bir önceki “Stand-upçılar Ne Anlatıyor?” başlıklı yazımı okuyan bir arkadaşım, komedyenlerin siyasi söylemlerini incelediğim “Mizahın Siyaseti” veya “Politikomedi” (bir kıraate göre k’nin üzerinde şedde var) isimli bir kitap yazmamı salıkladı. Ben de kendisinin önerisiyle “Politikomedi: Siyaset-Mizah İlişkisi” veya “Politikomedi: Mizah (Modern) Siyaseti Nasıl Şekillendirdi?” başlıklarının daha iyi duracağını söylediğimde, tek başına Politikomedi’nin bile yeterli olacağını belirtti, hatta bu başlıkta bir ders açmam teklifinde bulundu. Bir süredir doktora düzeyinde “Sinema ve Siyaset” dersi verdiğimden oldukça motive edici bir teklifti. 

 

Nominal literatür taramasına geçip “Politikomedi”yi google’ladığımda bir şey bulamadım. Sadece Deniz Bölükbaşı’nın vefatından bir yıl önce yayımladığı Politikomik: Siyaset Sahnesinden Portreler, Nükte ve Fıkralar (İstanbul, Doğan Kitap, 2017) isimli kitabı çıktı karşıma. Diplomat ve/ya siyasetçiliğinde şahit oldukları bir yana sadece babası Osman Bölükbaşı’ndan duyduklarını yazmış olsa bile zengin bir muhtevaya sahiptir zannımca bu kitap; daha önce haberdar olup okuyamadığım için hayıflandım. İngilizce “politicomedy” olarak aradığımda ise karşıma Urban Dictionary’deki tanımı, bu isimle açılmış çeşitli sosyal medya hesapları çıktı. Bir de, favori dizilerimden -oldukça tabu kırıcı bulduğum- Ramy’nin üçüncü sezonu vesilesiyle Zahra Allouche-Binet’nin çevrimiçi Kuzey Afrika odaklı sanat ve fikir dergisi Dune’da feminist teorinin özeti “Personal is political” epigrafıyla başlayan, 6 Ekim 2022 tarihli “Ramy, the politicomedy” başlıklı (diziden hareketle Batı toplumlardaki Müslüman diasporaların özellikle genç kuşağının yersiz yurtsuz hallerini Oryantalizme de Oksidantalizme de düşmeden anlatmaya çalıştığı)- eleştirel bir yazısı. Buraya kadar yazdıklarım Türkçe veya İngilizce mevzubahis başlıklarda bir çalışma yayımlanırsa hem fikri mülkiyet haklarımı muhafaza etmek hem yeniyetme bir kavramdan bahsedebilmek için bile zaman alıcı bir araştırmanın gerekliliğini ortaya koymak hem de okumak ve yazmanın sosyalliği nasıl da beslediğini belirtmek içindir. (İşin ne kardeşim? Araştır, yaz işte, elinden alan mı var?)

 

Siyaset ve Mizahın Kesişimi

 

Siyaset ve mizah arasındaki kesişim kümesinin genişliği, her ikisinin de evrensel kümesinin insanlık kadar zengin olmasından kaynaklanmaktadır. Aralarındaki interaktif ilişkiyle de her biri yekdiğerini tarih boyunca besleye gelmiştir. “İnsan”ın kavram olarak Arapçada “ünsiyet” ile etimolojik bağı bir yana biyolojik olarak doğum sonrası hayatta kalabilmemizi ancak yetişkin insanların varlığına borçlu olduğumuzdan ontolojimiz gereği sosyal varlıklarız. Böylece ister bireysel ister toplumsal yaşantılarımız haliyle siyasetten bigâne kalamıyor. 

 

Siyaset, nihai kertede gücün kristalleşmiş halidir ve Siyaset Bilimi de günün sonunda güç ve yansımalarına odaklanır. Haliyle siyasi mizah da gücün başta yolsuzluk olmak üzere manipülasyonundan ve orantısız kullanımından tutun, güçsüzlüğü örtmek üzere sahte veya sanal kullanımlarına kadar birçok noktaya dikkat çeker. Dahası, istediğiniz kadar apolitik olduğunuzu iddia edin siyaset sonuçları itibarıyla sizi ve hayatınızı, geçtim kamusalını/özelini, en mahrem alanlarınızı bile etkiler. Bunu söylerken en dar anlamıyla aktif veya gündelik siyasetten bahsetmediğim, “mahalle baskısı”ndan her türlü toplumsal örf ve ananeye kadar hepsini andığım izahtan varestedir. Dahası her karar ister eyleme geçsin ister geçmesin siyasidir, çünkü en azından zaman ve fikri emek bakımından bir meşakkat gerektirir. Siyasi karar dediğimizde ise daha ziyade cebrliğinin ve kamusal boyutunun altını çiziyoruz. 

 

Bireysel kararlarımızın toplumsal sonuçları veya en azından toplumsal yansımaları olur, zira kendimize dair kararlarımız nihayetinde topluma yöneliktir. Benim de derslerimde verdiğim klişe örneğim, kişinin bireysel iradesiyle kendi vücuduna piercing ya da dövme yaptırmasıdır. Karar zahiren ne kadar bireysel olursa olsun ve sadece karar verici bireyin bedenini ilgilendirirse ilgilendirsin sonuçları itibarıyla topluma dokunur. Bireyin, piercing veya dövmesini kamunun görebileceği şekilde ortaya çıkardığında kamunun beğenisine sunduğunu ya da kamunun dövme konusundaki olumsuz tutumunu açıktan protesto ederek bu norma karşı çıktığını bağlamına göre varsayabiliriz. Hatta dövmede kullanılan sembollere, tarihlere göndermeyle birey topluma bir mesaj da veriyor olabilir. Beğenilme umudu veya norma meydan okuma olmasa bile kamusal alana açılan her şey gibi pek tabii bu da kamunun eleştirisine maruz kalabilir ve kamuoyu da herhangi bir konuda taraflar halinde bölünerek karşılıklı fikir atışmaları (umulur ki şiddete varmaz) yapabilir. Hatta bu birey dövme veya piercing yaptırıp toplum içine bırakın çıkmayı, bu fikrini eşi/partneri veya ailesi gibi mahrem halkasıyla paylaşsa bile alacağı geri beslemeyle fikrini eyleme dökebilir ya da vazgeçebilir. Dahası piercing ve dövmenin toplumda giderek kabul görmesi sonrasında bunların hizmetini sunarak ticaretini yapan girişimci bir kitle de türeyecektir. Bundan hareketle feministlerin kürtaj tartışmalarında sloganlaştırdıkları “benim vücudum, benim kararım” çözüm ortağı değil sorun kaynağı olmaya devam eder, zira kürtajı gerektiren herhangi bir gebelik sadece annenin bedeni ve kararına indirgenmeyecek kadar biyolojik babanın da fikrinin alınmasını en azından nimet ve külfette ortaklık gereği icbar eder.

 

Türkiye’de giderek artan sadece dövme veya piercing değil. Örneğin son çeyrek asırda Türkiye’de nargile dükkânları da oldukça arttı. Eskiden şehirlerde ancak tömbeki tiryakilerine hizmet eden tek tük kahvehaneler varken şimdilerde cappucino aromalı nargile içmeyeni dövüyorlar ve bunu sadece Suriye’den gelen göçe bağlamak da başka bir indirgemecilik olur. Dahası, sayıları artan sadece nargile kafeler değil, AB uyum yasalarıyla etsizleşen (cari et fiyatlarıyla etli kalsa sadece A+ müşteri segmentine hitap ederdi zaten) çiğ köfte, çeşitli isimler altında markalaşarak yaygın franchising ağları sayesinde her köşede belirdiği gibi, estetik yaşının kanuni reşitlik yaşının da altına düşmesiyle merdiven altı veya kalburüstü birçok güzellik ve estetik merkezi de yaygınlaştı (Mahalle berberleri bile randevuyla gidilen kuaförlere dönüştükten sonra şaşırmadık tabii). Türkiye’de bunlar artarken politikomedinin azalması hatta çölleşmesi ise başka bir tartışma konusu olarak ara sıra kamusal tartışmalarda demokrasinin genelde küresel irtifa kaybıyla analiz ediliyor. 

 

Görüldüğü üzere bireysel kararlarımızın sonuçlarıyla matriksin bir tarafında yerel, ulusal, bölgesel ve küresel; diğer tarafında da psikolojik, ekonomik, toplumsal ve siyasal etkileri oluşur. İşte birey ve toplum arasındaki etkileşim siyaseti de değişimler ve bu değişimler karşısında nasıl hizalanacağımız çerçevesinde şekillenirken bütün bunlar politikomediye malzeme sağlar. 

 

Siyaset bu kadar kuşatıcı olduğuna göre kaçınılmaz olarak politikomedi da hayatın tüm alanlarını kuşatan sadece yasa/k/larla çevrili kamusallığı değil toplumsal normları da eleştirerek bunlardan şekva duyanlara yeni bir kamusallık bahşeder. Politikomedi haliyle özgürlüklerin en çok kısıtlandığı otoriter ve/ya totaliter rejimlerde kendisini gösterir. Demokratik toplumlarda şiddete bulaşmadığı sürece özellikle siyasi muktedirlerin eleştirilmesi, tiye alınması ve istihzasının, demokrasinin olmazsa olmazlarından fikir ve ifade özgürlüğünü pekiştireceği düşüncesiyle zaten uluorta yapılması vaka-i adiyedendir. Hiç kimse devlet ve/ya hükümet başkanını sözlü veya yazılı olarak mizah konusu yaptığı için en temel insan hakkı olan yaşama hakkının ihlal edilebileceğini aklına bile getirmez. Halbuki nademokratik (Pehlevice veya Partça “na” olumsuzluk ekini kullanarak bu yazıda da yeni bir kavram üretmiş oldum, hayırlı ve uğurlu olsun) toplumlarda muktedirlere dair övgünüz bile kinaye olarak anlaşılabileceğinden, kelleniz omuzlarınızda ahenkle salınmaya devam etsun deyu -eğer güne kahvaltınızda aslan yüreği yiyerek başlamadıysanız- susma hakkınızı kullanıp düşünce özgürlüğünüzü beyninizin ince kıvrımlarında, ifade özgürlüğünüzü de “Viran olası hanede evlâd-u-ıyâl” ile gidermek isabetli olacaktır. O yüzden bu toplumlarda siyasi mizah tezgâh altından müşterisine sunulduğundan ulaşılması hayli güç olup pahalıdır. 

 

Politikomedinin Kuşatıcılığı

 

Siyasetin doğası gereği kuşatıcılığı genelde mizahın, özelde de politikomedinin aynı derecede kuşatıcı olmasını gerektirmiştir. Öyle ki; siyaset başlı başına bir kara mizah örneği veya absürt komedi olarak da okunabilir. Nasıl okunmasın ki? İnsanlık tarihi boyunca bazen tek başına bazen de bir avuç zümre geniş yığınların yaşamlarının nasıl olacağına ya da yaşamlarını sonlandırmaya karar verip uygulamışlardır. Buna Robert Michels’in “Oligarşinin Tunç Kanunu” gereği demokratik toplumlar da dahildir. Öte yandan mizah doğası gereği siyasidir, zira tabulaşmış doğruları bile eleştiriye açarak üzerinde yükseldikleri hegemonyalara savaş açar. Siyaset de doğası gereği mizahidir, çünkü gücü elinde tutan şartlara veya zamana yenilerek kendi kararlarından vazgeçmek zorunda kaldığından, gücün sadece Lord Acton’un kullandığı anlamda “bozucu” değil kendisinin de “bozulan” bir fenomen olduğunu anlamamıza yardımcı olur. 

 

Politikomedi siyasi tabulara dokunabildiği kadar anlamlıdır, yoksa sade suya tirit için master chef olmaya gerek yok. Kaldı ki politikomedinin illa ofansif olmasına da malumu ilan etmesine de gerek yok. Andırma yoluyla bile mizahın sunulduğu kitle mesajı alıyorsa zaten amacına ulaşmış demektir. Politikomediden eğer ağız dolusu gülmeyi, hatta kahkahalardan karnınızın ağrımasını bekliyorsanız bu gerçekleşmeyebilir; zira nasıl ki romantik komediler daha çok tebessüm ettirirler, kara komediler de bırakın güldürmeyi ağlatabilirler de (Değil mi Ayzek?). Mizah dramın izdüşümünden daha fazlası olmadığından, orijinalinde acılar zamanla komikleştiğinden, genelde insanlık tarihi özelde zaman geçtikçe siyasi tarihe dönüşen siyaset politikomediye su taşır. 

 

Sonuç olarak, mizah şiddetten uzak sivil bir eylemdir ve Weberyen anlamda şiddet tekelini elinde bulunduran devlet ya da devletin kaptan köşkündeki hükümet, kendi dümen suyuna girmeyenlerce iktidarlarının sorgulamasına tarih boyunca hoş gözle bakmamıştır. Diyalektiğin gereği, güç varsa karşısında bir başka güç hatta güç öbeklerinin doğması da kaçınılmazdır. Hatta aynı diyalektik tez ve antitezin çarpışmasından ortaya yeni bir sentezin çıkmasını deterministçe gerekli görür. Aynı şekilde hegemonya varsa karşı hegemonyanın da doğması kaçınılmazdır ve genelde mizah özelde politikomedi bu sürecin rahmidir.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.