Seçimlerin Topoğrafyası

seçimlerin topografyası

Türkiye tarihsel öneme sahip bir seçimi geride bıraktı. Geride bırakmayacağı ve uzunca bir süre konuşulacak gibi görünen ise; muhalefet ve Kılıçdaroğlu’nun seçimleri kaybetmesine, iktidar ve Erdoğan’ın kazanmasına yol açan siyasal, toplumsal, kültürel, ideolojik, jeopolitik ve psikolojik dinamiklerin neler olduğu tartışması ve analizleri olacağa benziyor.

 

“Erdoğan nasıl ve niye kazandı?”, “Kılıçdaroğlu nasıl ve niye kaybetti?” şeklinde basit ve indirgemeci sorularla Türkiye’de seçimler dolayımında daha bir belirginleşen toplumsal fotoğrafı, siyasetin topoğrafyasını, ülkenin nereye evrileceğine dair gelecek projeksiyonunu betimlemek için bir soruşturma dosyası hazırladık.  

 

Perspektif, bu soruşturma dosyası için Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fuat Keyman’ın, Işık Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Seda Demiralp’in, Reform Enstitüsü’nden Prof. Dr. Mesut Yeğen’in ve TEAM Araştırma Genel Direktörü Ulaş Tol’un görüşlerine başvurdu.

“SEÇİM SONUÇLARI, BİR KESİMİN İSTEDİĞİ EKREM İMAMOĞLU TERCİHİ OLSA DA ERDOĞAN’IN KAZANABİLECEĞİNİ GÖSTERİYOR”

Prof. Dr. Fuat Keyman-Sabancı Üniversitesi

Kemal Kılıçdaroğlu ve muhalefetin Cumhurbaşkanlığını kazanamamasını neye bağlıyorsunuz? Hangi söylemi, açmazı ve dinamikler bu sonucu doğurdu? Muhalefet seçim sonrası nasıl şekillenir ya da dizayn olur?

 

Doğru, bu seçimleri Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı kazandı ama aynı derecede doğru olan, seçimleri Kemal Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın, dolaysıyla muhalefetin kaybetmiş olmasıdır. 

 

Muhalefetin niye kaybettiğini açıklamadan önce iki saptama yapmak istiyorum. Gerek 14 Mayıs gerek 28 Mayıs seçimleri, Türkiye siyasi tarihinde yaşadığımız, iktidarın lehine bir tarzda, “en adil olmayan” ve “en eşit olmayan” seçimlerdi. Bu bağlamda, Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın işi çok zordu. İkincisi, seçmen iki seçimi de ciddiye aldı, çok yüksek oranda katıldı, oylarını verdi ve sonuçla ne istediği üzerine mesajını da ortaya çıkarttı. 

 

Bu iki saptama bana, muhalefetin Erdoğan’ın seçim stratejilerini okumada ciddi hatalar yaptığını söylüyor. 

 

Bu hataların Kılıçdaroğlu tercihine indirgenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Seçim sonuçları, bir kesimin istediği Ekrem İmamoğlu tercihi olsa da Erdoğan’ın kazanabileceğini gösteriyor. 

 

Bence muhalefetin yaptığı en önemli hatalar; Erdoğan’ın, (a) Yeniden Refah, HÜDA PAR tercihlerini, (b) milliyetçilik ve güvenlik vurgusunu ve (c) post-liberal dünya düzeninin bitimini, Rusya-Ukrayna savaşı ve Rusya, Katar, Azerbaycan vb. ülkelerle işbirliği, dolayısıyla küresel ölçekte yaşadığımız değişim alanlarında yarattığı Türkiye kurgusunu hafife almasıydı.  

 

Bu noktada, birincisi, Yeniden Refah’ın Erdoğan’a destek verirken kendisinin parlamento seçimlerine girmesine karşın DEVA, Saadet ve Gelecek partilerinin CHP içinde seçime girmeleri “stratejik hata” ile sonuçlandı. 

 

İkincisi, milliyetçilik-güvenlik-muhafazakârlık karşısında sadece demokrasi-ekonomi dengesinde kurulan seçim stratejisi zayıf kaldı. Bu stratejik tercihin vatanseverlik ve değişen dünya düzeninde Türkiye’nin yeri ve dış politikasıyla birleşmesi gerekiyordu, ama bu yapılmadı.

 

Üçüncüsü, “kentli milliyetçilik” dediğim, artan güvensizlik ve belirsizlik ortamında yükselen milliyetçilik ve güvenlik duygularına karşı ekonomi ve demokrasi yeterince etkili olmadı. Kentli milliyetçilik ve güvenlik arayışına muhalefet odaklanmadı. MHP’nin kendi logosuyla seçimlere girmesi de bu nokta da kritik öneme sahipti, bunu muhalefet anlamadı. 

 

ALTILI MASA NET VE TEK BİR STRATEJİ VE ÖYKÜ OLUŞTURAMADI

 

Dördüncüsü, Altılı Masa bir türlü net ve tek bir strateji ve öykü altında hareket edemedi. 

 

Bu seçimler bize, otoriter liderlerin seçim kazanmak için her türlü mekanizmayı kullanacağını gösterdiği gibi, muhalefetin doğru ve etkili stratejiler sonucunda seçim kaybetme olasılığının da yüksek olduğunu gösterdi. Muhalefet, tüm olumsuz ortama karşın doğru stratejilerle seçimleri kazanabilirdi.

 

Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını kazanmasını neye bağlıyorsunuz? Hangi söylemi, stratejisi, ülke içi ve dışı dinamikler bu sonucu doğurdu? Erdoğan’ın seçim sonrasında topluma, devlete, siyasete, dış politikaya ve ülkenin kronik sorunlarına dair nasıl bir yol haritasının olacağını öngörüyorsunuz?

 

ERDOĞAN, “ERDOĞANİZM” DİYEBİLECEĞİMİZ BİR OLGUYU TÜRKİYE SİYASETİNDE NETLEŞTİRDİ VE KAZANDI

 

Recep Tayyip Erdoğan, hem tüm devlet imkânlarını ve kaynaklarını kullanarak hem de post truth dediğimiz “algı yönetiminin gerçeğin ve gerçekliğin yerini alması” stratejisini Kılıçdaroğlu’nu ve CHP’yi terör sorunu içinde montajlı fotoğraflarla günah keçisi olarak kurgulayarak, ama beğenmesek de seçim kazanmak için etkili stratejileri de uygulayarak, bu seçimleri hem AK Parti hem kendisi önceki seçimlere göre oy kaybetse de kazandı. Altı noktayı vurgulamak isterim: 

 

Birincisi, içeriğini, boyutlarını etraflıca tartışacağız, ama şu noktanın altını çizmek isterim: Erdoğan, “Erdoğanizm” diyebileceğimiz bir olguyu Türkiye siyasetinde netleştiren, kendisini AK Parti’nin üstünde konumlayan, kendisi ile seçmen arasındaki duygusal, ideolojik ve çıkar temelli bağları önceleyen bir stratejiyle seçmene yaklaştı. Ve kazandı. Bu seçimleri AK Parti değil “Erdoğan” kazandı. Bundan sonraki dönemde, Erdoğan-AK Parti ilişkisinin nasıl gelişeceği önemli bir soru olacak.

 

İkincisi, Yeniden Refah ve MHP’nin parlamento seçimine kendi logo ve isimleriyle girmesi önemli bir stratejik tercih oldu.

 

Üçüncüsü, güvensizlik ve belirsizlik ortamında milliyetçilik ve güçlü Türkiye, Türkiye Yüzyılı odaklanması seçim kazanmak için doğru tercih olmuş oldu.

 

Dördüncüsü, tekno-milliyetçilikten teröre karşı mücadele ve devlet bekasına dayalı kentli milliyetçiliği kendisine yeterince çekmeyi başardı.

 

Beşincisi, asgari ücret, EYT ve benzeri popülist açılımlar ile seçmene “Ben size bakarım” mesajını verdi.

 

Altıncısı, Rusya, Katar, Azerbaycan’dan başlayarak ve benzer ülkelerle ekonomik ilişkilere girerek, seçim sonrası büyük bir ekonomik kriz olmayacak mesajını kendi kitlesine verdi.

 

Seçim sonrasında Erdoğan’ı çok zor bir dönem bekliyor. Bu mesajların nereye kadar yaşama geçirileceğini göreceğiz. Ama Erdoğan için öncelik kendisinin seçimi kazanmasıydı.

 

Seçimler bize nasıl bir toplumsal fotoğraf ortaya çıkardı? Kutuplaşma ve ortaklaşma sarkacındaki Türkiye’nin, toplumsal ve siyasal fay hatları nasıl restorasyona tabi tutulabilir? Restorasyon sürecinde Kürt sorununu ve aktörlerini nasıl bir gelecek bekliyor? HDP/YSP’nin 14 ve 28 Mayıs seçimleri süresince izlediği seçim stratejisini nasıl buldunuz? Söylemi, kadrosu, performansı, hataları, açmazları ve güçlü yönleri nelerdi?

 

ÖNÜMÜZDE, TÜMÜYLE KUTUPLAŞMIŞ VE BÖLÜNMÜŞ İKİ TÜRKİYE VAR

 

Seçim sonrası, seçim sonuçlarını gösteren Türkiye fotoğrafı gibi, benim “İki Türkiye” dediğim tablo ortaya çıktı. Önümüzde, tümüyle kutuplaşmış ve bölünmüş iki Türkiye var. 

 

Kürtlerin seçim performansına bakarak “Üç Türkiye” diyebilirsiniz ama ben muhalefetin, geniş anlamda, HDP ve TİP dâhil, ilişkilerini ve beraberliğini devam ettireceğini ve İki Türkiye kavramının öneminin ve geçerliliğinin 2024 Mart Yerel Seçimleri ve sonrası dönemde de devam edeceğini düşünüyorum. 

 

İki Türkiye, bir yönüyle tümüyle kutuplaşmış ve bölünmüş bir Türkiye. Cumhurbaşkanı Erdoğan da nicel, yani rakamsal olarak bu tablonun kendisi için avantajlı olduğunu görüyor.  İki Türkiye tablosunda, kendisinin temsil ettiği Türkiye’nin kazandığı görüşünde. 

 

Erdoğan, 2024 Yerel Seçimlerinde de, muhalefetin temsil ettiği “Öteki Türkiye”yi ne kadar kendi içinde sorunlu hale getirirse, seçimleri kazanma olasılığının o kadar artacağını düşünüyor. 

 

HÜDA PAR, GELECEK 10 YILDA KÜRT SORUNUNU KONUŞMAMIZIN ÖNEMLİ BİR REFERANSI OLACAKTIR

 

Bu bağlamda, örneğin, kendisi için 2024 Yerel Seçimlerinde kritik önemde olan İstanbul’u kazanmak için, Ekrem İmamoğlu’na verilen cezanın onanacağını ve hukuk yoluyla seçimler öncesi İBB yönetimin AK Parti’ye verileceğini düşünüyorum. Bu, Erdoğan için, İstanbul seçmeninin kafasını karıştıracak bir manevra da olacaktır. 

 

HÜDA PAR, bana göre, Süleyman Soylu’nun bir konuşmasında vurguladığı gibi, gelecek 10 yılda Kürt sorununu konuşmamızın önemli bir referansı olacaktır. HÜDA PAR tercihinin sadece seçim kazanmak için değil, aynı zamanda Kürt sorunu tartışması içinde de önemli bir (devlet temelli) stratejik tercih olduğunu söyleyebiliriz. Bir tarafta kayyımlar, diğer tarafta HÜDA PAR ve “Kürt-İslam Sentezi”, 2024 seçimlerinde önümüzde olacaktır. HÜDA PAR ve stratejik rolünü konuşmaya devam edeceğiz.

 

Erdoğan’ın yapacağı bu ve benzeri manevralar karşısında, muhalefetin hareket tarzı ve stratejisi de çok önemli olacaktır. 

 

Muhalefet, İki Türkiye tablosu içinde seçimleri kaybeden Öteki Türkiye’nin, düşüncelerine, duygularına, psikolojisine odaklanmalıdır. 

 

Bu Türkiye, bir yönüyle ülke ekonomisine ve bilimsel üretimine yüzde 70-75 oranında katkı veren; ülkenin gelişmiş ve kilit kentlerinde yaşayan; yerli, millî ve küresel, demokrat ve vatansever kentli Türkiye’yi temsil etmektedir.

 

Diğer taraftan da kadınlar, kız çocuklarından başlayarak geleceğe güvensiz ve umutsuz bakan bir psikolojidedir. 

 

25 milyon sayısında bu kesim, aynı zamanda, seçim kazanan Türkiye’nin içinde de vardır.

 

Muhalefetin yönettiği kentlerin başarılı yönetiminin devamı, 2024 seçimleri için kritik önemdedir. 

 

Muhalefet, 2023 seçimlerini kaybederken, 2024 Yerel Seçimlerinde daha başarılı olma şansına sahiptir. Bu nedenle de, 2023 seçimlerinin muhasebesini hızla yaparak, 2024 Yerel Seçimlerine hazırlanmalıdır. 

 

Bu bağlamda önemli bir odak, İstanbul seçimleri ve Ekrem İmamoğlu’nun İBB başkanlığının hukuk yoluyla elinden alınması sürecine karşı nasıl güçlü durulacağı ve eğer olumsuz ortam doğarsa buna karşı etkili stratejinin ne olacağının belirlenmesidir. 

 

İki Türkiye bence Cumhurbaşkanı Erdoğan için de büyük riskler taşıyan bir tablodur. Ekonomiden başlayarak ülkenin iyi yönetilmemesi, sadece Rusya, Katar ve Azerbaycan gibi ülkelere dayanan dış politika, Batı’dan kopma olasılığı, kadınlarımızın ve kız çocuklarımızın geleceğinin olumsuzlaşması ve Atatürk ismine ve değerine yapılacak saldırılar, Öteki Türkiye’nin daha da kemikleşmesi ve seçim kazanan Türkiye içindeki orta sınıflar arasında da tedirginlikleri artması anlamına gelecektir. Bu da, Erdoğan için, 2024 Yerel Seçimlerini kaybetmekten ülkeyi yönetememeye kadar uzanan bir alanda ciddi bir risk oluşturacaktır.

“SEÇMEN KILIÇDAROĞLU’NU İKNA EDİCİ YAHUT İLHAM VERİCİ BULMAMIŞ GÖZÜKÜYOR”

kampanyayi-masa-degil-lider-yapar

Doç. Dr. Seda Demiralp-Işık Üniversitesi

Kemal Kılıçdaroğlu ve muhalefetin Cumhurbaşkanlığını kazanamamasını neye bağlıyorsunuz? Hangi söylemi, açmazı ve dinamikler bu sonucu doğurdu? Muhalefet seçim sonrası nasıl şekillenir ya da dizayn olur?

 

Burada seçim kazanamamanın Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı kampanyasının eksiklikleriyle ilgili kısımlarından ve siyasi rekabet ortamının adil olmamasına yol açan koşullardan ayrı ayrı bahsetmek gerekir aslında. Ama ilk kısmına odaklanacak olursak, kampanya ve liderlik ile ilgili koşullardan söz etmeliyiz.

 

Muhalefet kampanyasının yoksulluk vurgusu yerindeydi. Geçmişteki, bilhassa CHP kampanyalarında öne çıkan ve CHP seçmenini konsolide etse de yeni seçmen grupları kazanmaya yardımcı olmayan cumhuriyetçilik yahut katı laiklik vurgusu yerine averaj seçmene hitap eden günlük ekonomik sıkıntılara yoğunlaşmak bence yerindeydi. Fakat ekonomik sorunların nasıl çözüleceği ile ilgili yeterince net ve ikna edici bir tablo çizilememiş görünüyor. Kampanya vaatlerinin dağınıklığı, ittifak liderlerinin bu vaatleri yeterince koordine biçimde kampanyaya dönüştürememesi, muhalefet seçim kazanırsa hangi ekibin (bilhassa ekonomi ekibinin) hangi kısa ve orta vadeli aksiyonlarla seçmeni rahatlatacağının tam olarak bilinmemesi, seçim başarısızlığında etkili olmuş olmalı. 

 

Burada ikinci unsur, yani liderlik konusu devreye giriyor. Muhalefet vaatlerinin seçmeni ikna etmesi için sadece vaatlerin içeriği yahut iletişim kanalları değil mesajı veren liderin kişiliği, bagajı, iletişim becerileri de mühim. Seçmen Kılıçdaroğlu’nu yeterince benimsememiş, ikna edici yahut ilham verici bulmamış gözüküyor. 2018’den bu yana AKP oyları bir nebze azalmış, CHP oyları bir nebze artmış da olsa Erdoğan oylarının düşmemiş olması seçmenin Erdoğan yerine Kılıçdaroğlu’nu lider olarak tercih etmediğini gösteriyor.

 

Dolayısıyla seçim sonrası muhalefette büyük değişimler görmek şaşırtıcı olmaz ki bunlar CHP içinde bir liderlik değişimini yahut yeni parti oluşumlarını kapsayabilir. Havadaki değişim ruhu devam ediyor ve iktidarda gerçekleştirilemediyse bu değişim, muhalefette kendini gösterebilir diye düşünüyorum.

 

Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını kazanmasını neye bağlıyorsunuz? Hangi söylemi, stratejisi, ülke içi ve dışı dinamikler bu sonucu doğurdu? Erdoğan’ın seçim sonrasında topluma, devlete, siyasete, dış politikaya ve ülkenin kronik sorunlarına dair nasıl bir yol haritasının olacağını öngörüyorsunuz?

 

ERDOĞAN SEÇMENİYLE GÜÇLÜ BİR DUYGUSAL BAĞA SAHİP 

 

Burada bir yanda Erdoğan’ın kişisel liderlik becerileri ve seçmeniyle kurduğu kuvvetli gönül bağının etkisinden, bir yanda da asimetrik rekabet koşullarından öncelikli olarak bahsetmek gerekir. Erdoğan seçmeniyle güçlü bir duygusal bağa sahip. Bu bağ 2023’te kuvvetli bir teste tabii tutuldu. Ekonomik krizin bu bağı gevşetebilmesi hatta koparabilmesi mümkündü. Ama öyle olmadı. Seçmen Erdoğan’a ve onun temsil ettiği davaya olan bağını, yani manevi önceliklerini maddi kayıplarına tercih etti. Fakat şu da bir gerçek ki Erdoğan 20 yıldır iktidar olmak sayesinde elde ettiği avantajları, bu duyguları coşturmak ve seçmenin maddi kayıplarını minimize etmek için kullanabildi. Örneğin medya kontrolü sayesinde ekonomik başarısızlıklar yerine dış politika başarılarını koydu ve seçmende “kazanan tarafta olmak” duygusunu taze tuttu.  

 

ERDOĞAN’IN POLİTİKALARINDA BİR DEĞİŞİM BEKLEMEK İÇİN ELİMİZDE SEBEP YOK

 

Yine medya kontrolü sayesinde seçmende muhalefetin dava yahut millî çıkarlar açısından çok riskli bir seçenek olduğu algısını pekiştirdi. Öbür yandan devlet imkânlarına olan erişimi sayesinde asgari ücret zamları, vergi indirimleri, bedava doğalgaz, ucuz kredi gibi imkânlar sunmak suretiyle seçmenin manevi ve maddi öncelikler arasında yapacağı zorlu seçimi bir nebze kolaylaştırdı. Yargıya olan etkisi sayesinde muhalif aktörleri siyaseten iddialı pozisyonlardan uzaklaştırdı. Bugün hem yasamaya hem yürütmeye hâkim bir pozisyonda olan Erdoğan’ın politikalarında bir değişim beklemek için elimizde sebep yok. Nitekim balkon konuşmasında gerek dış politika, gerek ekonomi, gerek Kürt siyaseti, gerek dinin siyasetteki yeri, gerekse dinî muhafazakâr politikalar açısından devamlılık sinyalleri verdi. Batı’ya karşı dik duran, heteredoks ekonomik politikalarda kararlı, Demirtaş’ın tutukluluğunun devamı konusunda ısrarlı, cinsiyet politikalarında geleneksel bir çizginin sinyallerini verdi.

 

Seçimler bize nasıl bir toplumsal fotoğraf ortaya çıkardı? Kutuplaşma ve ortaklaşma sarkacındaki Türkiye’nin, toplumsal ve siyasal fay hatları nasıl restorasyona tabi tutulabilir? Restorasyon sürecinde Kürt sorununu ve aktörlerini nasıl bir gelecek bekliyor? HDP/YSP’nin 14 ve 28 Mayıs seçimleri süresince izlediği seçim stratejisini nasıl buldunuz? Söylemi, kadrosu, performansı, hataları, açmazları ve güçlü yönleri nelerdi?

 

MÜTEDEYYİN SEÇMEN JAKOBEN SEKÜLERİST BİR GEÇMİŞE SAHİP CHP’YE VE KILIÇDAROĞLU’NA OY VERMEKTE ZORLANDI

 

2023 seçimleri bazı kutupsal fay hatlarının silikleştiği bir süreç oldu. CHP gibi seküler bir partinin Gelecek, DEVA, Saadet gibi dinî muhafazakâr bir geçmişten gelen partilerle bir arada olması, İYİ Parti ve HDP’nin güçlerini aynı cumhurbaşkanı adayında birleştirmesi dikkat çekiciydi. Öte yandan bu gelişmelere rağmen bazı uçurumlar aşılamadı. Mütedeyyin seçmen Jakoben sekülerist bir geçmişe sahip CHP’ye ve onun adayı Kılıçdaroğlu’na oy vermekte zorlandı. Kılıçdaroğlu’nun helalleşme söylemi bence anlamlıydı ama yeterli bulunmadı. Keza milliyetçi duyarlılıkları yüksek seçmenler, HDP’nin PKK ile olan mesafesini yeterli yahut ikna edici bulmadı ve PKK’ya olan tepkilerini HDP’ye hatta tüm Millet İttifakı bileşenlerine ve onun adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na yansıttılar. HDP/YSP bir yanda Türkiyelileşme çabası, bir yanda PKK ile olan ilişkisinin muğlaklığı arasında kaldı. 

 

Önümüzdeki dönemde gerek yaşam biçimleri gerek Kürt meselesi konusunda kutuplaşma hatlarını aşmak ve bir restorasyon sağlamak söz konusu olacaksa, bunun önce duygusal seviyede ancak ondan sonra fikir seviyesinde gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Burada da kişisel karizması ve liderlik becerileriyle farklı seçmen gruplarının güvenini kazanacak bir liderin, mevcut kimliksel yahut ideolojik uçurumları aşmak için bir ön koşul olduğunu düşünüyorum. Yani önce aynı kişiyi seveceğiz, sonra birbirimizi kabulleneceğiz ve bunun verdiği pozitif enerjiyle ve motivasyonla geçmiş bagajlarımızı bırakacak, bıraktığımıza da karşı tarafı ikna edebileceğiz. Taraflar birbirine “Önce bagajlarını bırak, günahların için af dile ve ancak sonra karşıma gel” dediğinde kutuplaşmayı aşmak güçleşiyor.

“MUHALEFET, VATANDAŞLARI ETKİN BİR YÖNETİM MİMARİSİ OLUŞTURACAĞINA İKNA EDEMEDİ”

mesut yeğen

Prof. Dr. Mesut Yeğen-Reform Enstitüsü

Kemal Kılıçdaroğlu ve muhalefetin Cumhurbaşkanlığını kazanamamasını neye bağlıyorsunuz? Hangi söylemi, açmazı ve dinamikler bu sonucu doğurdu? Muhalefet seçim sonrası nasıl şekillenir ya da dizayn olur?

 

Çok sayıda sebep var başarısızlığa yol açan. Sebeplerden biri Erdoğan’dan memnun olmayanların bir ara yüzde 60’lara yaklaşmasından otomatik olarak muhalefet lehine bir seçim başarısı çıkacağı beklentisi oldu. Başta CHP olmak üzere muhalefet, biraz saf bir biçimde, pandemi, deprem ve yüksek enflasyonun büyüttüğü seçmen memnuniyetsizliğinin otomatik olarak muhalefetin desteğini büyüteceğine inandı. Muhalefetin Kılıçdaroğlu adaylığında ortaklaşmasının, Erdoğan memnuniyetsizlerinin hepsini yan yana getirmeye yeteceği, böylelikle 50+1’in sorunsuzca bulunabileceği düşünüldü. Bu da şu demek: Muhalefet Erdoğan’dan şikâyetçi olanları kuvvetli bir siyasi mesele, güçlü bir siyasi kimlik etrafında buluşturmaya gerek kalmadan seçimi kazanabileceğine inandı. Özetle, muhalefetin Erdoğan memnuniyetsizlerini buluşturan, birleştiren bir siyaset yapmak yerine, onları bir arada tutmayla sınırlı bir iş yapması oluşan başarısızlığın ilk sebeplerinden biri oldu. 

 

Başka bir sebep de, muhalefetin vatandaşları etkin bir yönetim mimarisi oluşturacağına ikna edememesi oldu. İki büyükşehir belediye başkanı ancak pazarlık sonucu yönetim şemasına alınırken, siyasi parti liderlerinin yönetimde ne türden bir rol üstleneceği izah edilmedi. Bu da siyaseten çok da güçlü bir figür olmayan Kılıçdaroğlu’yla özdeşlemiş bir muhalefet imajının öne çıkmasına sebep oldu. Bu da, seçimlerin tam da Erdoğan’ın istediği gibi, kuvvetli bir figür olarak Erdoğan’la çok da kuvvetli olmayan siyasi bir figür olarak Kılıçdaroğlu arasında olduğu algısının yerleşmesine yol açtı. Kısaca, muhalefetin yenilmesinin sebeplerinden biri de siyasetsizliğin yanı sıra kadrosuzluk imajı oldu.

 

ERDOĞAN’IN YÖNELTTİĞİ İTHAMA İKNA EDİCİ BİR KARŞILIK VEREMEMEK, MUHALEFET VE KILIÇDAROĞLU’NUN EN BÜYÜK AÇMAZI OLDU

 

Üçüncü ve belki de en önemli sebep muhalefetin Erdoğan’ın “Kandil destekliyor”, “muhalefet kazanırsa beka sorunu oluşur” ithamına yanıt oluşturamaması oldu. HDP’den gelen desteğe dair Erdoğan’ın yönelttiği ithama ikna edici bir karşılık verememek, muhalefetin, bilhassa da Kılıçdaroğlu’nun en büyük açmazı oldu. 

 

Sonuçta, muhalefet sekülerlerin, milliyetçilerin, muhafazakârların ve Kürtlerin bir araya geldiği bir cephe kurdu ama bu cepheye siyasi bir ruh üfleyemedi, bu cepheden bir siyasi kimlik oluşturamadı. Karşısında, bütün iticiliğine rağmen sahici ve kuvvetli bir siyasi ruh üflenmiş Cumhur İttifakı varken, muhalefet bir araya getirilen farklı toplumsal kesimlerin niye bir araya geldiğini, zayıf bir demokrasiye ve parlamenter sisteme dönüş önerisine ve ekonomik sıkıntılara vurgu yaparak ortaklaştırmaya çalıştı. 

 

Muhalefetin seçim sonrası serencamı için CHP ve İYİ Parti’ye odaklanarak konuşayım. İYİ Parti’de büyük bir sarsıntı, büyük bir dönüşüm beklemiyorum. Hem milliyetçilik kefesine epey bir parti biriktiğinden hem de Akşener’in ve etrafındakilerin yatkınlıklarından ötürü, İYİ Parti’nin milliyetçi bir parti olmaktan uzaklaşmadan bir merkez sağ parti olmaya çalışma işini devam ettireceğini düşünüyorum. Haziran sonunda yapılacak İYİ Parti kongresinin bu işin önemli merhalelerinden biri olması muhtemel. İYİ Parti açısından yönelebilecek boşluk, merkez seküler siyasette var görünüyor. CHP ve DEVA’nın dolduramadığı bir boşluğu doldurmaya çalışacağını düşünüyorum İYİ Parti’nin.

 

CHP’LİLER ONURLU BİR YENİLGİ HİKÂYESİ YARATMAYA HAZIRLANIYOR

 

CHP’den gelen ilk işaretler hiç ümit verici değil. CHP’liler Kılıçdaroğlu’nun yüzde 48 almasından onurlu bir yenilgi hikâyesi yaratmaya hazırlanıyorlar belli ki. 

 

“Seçimler ne eşit ne de adil oldu” ve “her şeye rağmen yüzde 48 destek aldık” motiflerine sığınarak CHP’de her şeyi aynı şekilde tutmanın yollarına bakacak görünüyor CHP’liler. CHP eliti partinin başarısızlığını konuşmanın, İmamoğlu’nun genel başkanlığına giden yolu açacağından korkuyor. Bu elit, bu muhtemel yolu açmak yerine İmamoğlu dalgası geçene kadar Kılıçdaroğlu’na razı olacak görünüyor. 

 

Hülasa, ne İYİ Parti ne de CHP memleketin yarısını temsil edecek kuvvette bir siyasi hayal, bu türden bir siyasi kimlik nasıl oluşturulur, memleketin yarısına yakınının feveranına nasıl bir siyasi ruh üflenir meselesi üzerine düşünmeye hazır gibi görünüyor. Ama kendi adıma bunun öyle çok uzun bir süre sürdürülemeyeceğini, sürdürülürse de muhalefetin çürümesinden başka bir sonuç vermeyeceğini düşünüyorum. Muhalefetin çürümesi de Erdoğan’ın yerli ve millî rejiminin Erdoğan sonrası döneme sarkmasına zemin oluşturabilir. Muhalefet çürürse kendimizi Azerbaycan standartlarında bir siyasi rejime hazırlayabiliriz.

 

Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını kazanmasını neye bağlıyorsunuz? Hangi söylemi, stratejisi, ülke içi ve dışı dinamikler bu sonucu doğurdu? Erdoğan’ın seçim sonrasında topluma, devlete, siyasete, dış politikaya ve ülkenin kronik sorunlarına dair nasıl bir yol haritasının olacağını öngörüyorsunuz?

 

ERDOĞAN, SEÇİMLERİN ESAS KONUSUNUN KÖTÜ EKONOMİ VE LİYAKATSİZ YÖNETİM DEĞİL BEKA MESELESİ OLMASINI SAĞLADI

 

Erdoğan’ın başarısının ardında muhalefetin yapamadığını yapabilmesi var: Siyaset yapmak. Muhalefet siyaset yapmayarak çoğu az ederken, Erdoğan siyaset yaparak azı çok edebilmeyi becerdi. Bir yandan, uygun siyasi taktiklerle AK Parti’den uzaklaşanların MHP ve YRP’ye gitmesinin önünü açarak onları ittifakta tuttu, bir yandan da seçimlerin esas konusunun kötü ekonomi ve liyakatsiz yönetim değil beka meselesi olmasını sağladı. Bunları yaparak, AK Parti’nin tarihindeki en düşük oyu aldığı seçimlerden bir seçim zaferiyle çıkabilmeyi becerdi. Erdoğan’ın en büyük becerisi seçmenlerin dikkatini çarşı-pazar fiyatlarından uzaklaştırabilmesi oldu. Bunu da epey bir seçmeni Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığının yönetimde istikrarsızlık ve beka meselesi yaratacağına ikna ederek başardı. Muhalefet bu iki konuda ikna edici bir yanıt oluşturamayınca Erdoğan çarşı-pazar fiyatlarını seçim gündeminden kaçırabildi. 

 

Seçim sonrasına gelince, balkon konuşması seçimlerin Erdoğan açısından tamamlanmadığını, Erdoğan’ın 2024 Yerel Seçimlerine kadar ülkeyi seçim atmosferinde tutacağını ve yerel seçimleri de beka ve güvenlik meselelerine sıkıştırmaya çalışacağını gösteriyor. Muhtemelen ekonomide daha rasyonel bir yönetime geçileceği yolunda bir işaret verdikten sonra 2023 öncesinde yaptıklarını yapmaya, söylediklerini söylemeye devam edecek görünüyor Erdoğan. Ekonomi ayağına dolanmazsa şayet, Erdoğan yapmak istediklerini yapabilir görünüyor. Ne muhalefet ne de uluslararası durum Erdoğan’ı istediklerini yapmaktan alıkoyabileceğe benziyor şu anda. Şimdiye kadar verilen işaretler, ekonomide bir büyük tıkanma yaşanmazsa, 2018-2023 arasında yaşadıklarımızın daha kuvvetli bir tekrarını yaşayacağımızı gösteriyor. Erdoğan ve etrafındakiler bir süredir yürürlükte olan yerli ve millî rejimin ebedileşmesini sağlamanın derdine düşecek görünüyor önümüzdeki beş senede.

 

Seçimler bize nasıl bir toplumsal fotoğraf ortaya çıkardı? Kutuplaşma ve ortaklaşma sarkacındaki Türkiye’nin, toplumsal ve siyasal fay hatları nasıl restorasyona tabi tutulabilir? Restorasyon sürecinde Kürt sorununu ve aktörlerini nasıl bir gelecek bekliyor? HDP/YSP’nin 14 ve 28 Mayıs seçimleri süresince izlediği seçim stratejisini nasıl buldunuz? Söylemi, kadrosu, performansı, hataları, açmazları ve güçlü yönleri nelerdi?

 

HDP KENDİSİNİ “HAKLIYIZ” FİKRİNE AŞIRI YASLANDIRAN BİR APOLİTİZME VE NAFİLE BİR AKTİVİZME BIRAKMIŞTI

 

Ekonomide bir deprem olmadıkça ya da uluslararası sahada olağanüstü bir durum yaşanmadıkça önümüzdeki bir-iki senenin bir tarafta yenilmiş bir yüzde 50 ve diğer tarafta da bir kez daha kazanmış bir yüzde 50 şeklinde geçeceğini düşünüyorum. Yerel seçimlerden önce muhalefet, bilhassa da CHP bir yenilenme adımı atamazsa muhalefetin çürümesi, iktidarınsa bildiği yolda devam etmesinden başka bir ihtimal görünmüyor. Bu da ilk taraftaki yüzde 50’nin zamanla küçülmesi, küçülmese de etkisizleşmesi demek olabilir.

 

Şurası açık: Türkiye’nin iç dinamikleri doğru yönetilmedikçe, doğru siyasi adımlar atılmadıkça, siyasi failler uygun davranmadıkça Erdoğan yenilemiyor. İşin kötüsü muhalefetten, bilhassa da CHP’den gelen ilk işaretler bu durumun değişebileceğine işaret etmiyor. Bu durumda muhalefetin çürümesi türünden bir süreç kaçınılmaz görünüyor. Belki bir ihtimal toplumun bir yerinden birileri silkinip yeni bir yol gösterir. Bu ihtimal de yok değil tabii ki. Sonuçta Türkiye muhalefetin çürümesine seyirci kalmaktan daha iyisini yapabilecek bir sosyal gelişmişliğe de sahip, bunu da ihmal etmemek lazım. 


HDP’yle ilgili söyleyeceklerimin uzun versiyonunu bir Perspektif yazısına bırakarak şunu söyleyeyim: HDP’nin durumunda yaşanan, gelmekte olanın gelmesi oldu. Bir sürpriz yok. 2015 Haziran’ından beridir işlemekte olan dinamikler birikti ve bugünkü başarısızlık ortaya çıktı. Ortaya çıkan başarısızlık sürpriz değil; çünkü en politik, en hareketli parti görünmesine karşın, HDP uzun zamandır kendisini “haklıyız” fikrine aşırı yaslanmaktan türeyen bir apolitizme ve aslında bir tür hareketsizlik halinden başka bir şey olmayan nafile bir aktivizme bırakmıştı. Yaşanan başarısızlığın ardındaki önemli sebeplerden birinin bu hal olduğunu düşünüyorum.

“İKTİDAR BLOKUNDAN KOPAN DİNDARLARIN KAYGILARINA YÖNELİK ÖNLEMLER, YÜZEYSEL VE SEMBOLİK KALDI”

Ulaş Tol Röportaj

Ulaş Tol-TEAM Araştırma Genel Direktörü

Kemal Kılıçdaroğlu ve muhalefetin Cumhurbaşkanlığını kazanamamasını neye bağlıyorsunuz? Hangi söylemi, açmazı ve dinamikler bu sonucu doğurdu? Muhalefet seçim sonrası nasıl şekillenir ya da dizayn olur?

 

Muhalefetin yenilgisini tek bir sebebe bağlamak doğru olmaz. Ama şunu peşinen söyleyeyim: Yenilgi bir yıl önce muhalefetin en güçlü olduğu ve özgüven patlaması yaşadığı dönemde başladı. 

 

Seçimden bir sene öncesinde geçmiş seçimlerin aksine seçimi kazanmaya muhalefet, hatalar yapmaması koşuluyla daha yakın taraftı. Bir yıl öncesinde, ekonomik sorunların maksimize olduğu, iktidarın yıpranmışlığının hâkim algı haline geldiği ve muhalefetin de gündem belirleyebildiği bir dönemdi. Normal şartlarda bu fotoğrafa bakınca farklı şekilde muhalefetin kazanması beklenirdi. Ancak bir yıl içinde avantaj sağlayan tüm krediler tüketildi. Hatalar zincirinde 10 madde sıralayacağım. Yaklaşık yüzde 60’a yüzde 40 üstünlük imkânından bu maddelerdeki her hatayla bir adım uzaklaşıldı. 

 

  1. Seçim kazanılmış olarak görüldü ve konsantrasyon seçim sonrasına yöneldi; bu, kampanya dönemine verilen önemi düşürdü ve kampanyaya geç kalındı.
  2. İttifak seçimi kazanmaktan daha çok seçim sonrası gücü paylaşmak üzere dizayn edildi.
  3. Çoğunluğun kendine yakın bulduğu, benimseyeceği ve duygusal yakınlık kuracağı, buna karşın muhalif tabanın ise içine tam sinmese de razı olacağı bir aday ancak yüzde 50+1’i kazanabilirdi. Bunun tam tersine muhalif tabanın en içine sinen, çoğunluğun ise rıza göstermesi beklenen bir aday belirlendi. Bir başka deyişle hangi aday seçimi kazanmada en etkili olur sorusu yerine, muhalif tabanının hangi adayı en çok cumhurbaşkanı olarak görmek isteği sorusu baz alındı.
  4. Aday belirleme süreci geciktirildi, süreç hem ittifak içinde hem de kanaat dünyasında gerilimli bir şekilde yönetildi.
  5. İktidar ve muhalefet arasında oluşan ara blok önemsenmedi, seçim günü onların rasyonel davranacağı varsayıldı.
  6. Bu kesimi sürükleyen milliyetçi söylemlerin etkisi anlaşılmadı, bu söylemleri tetikleyen sorunlara sahici ama demokratik çözümler önermek yerine kimi zaman kaçak kimi zaman da o söylemleri güçlendiren ama eğreti duran tepkiler verildi ve bunun sonuncunda milliyetçiliğin daha da yükselmesine neden olundu. 
  7. İktidar blokundan kopan özellikle dindar kitlelerin kaygılarına yönelik önlemler, yüzeysel ve sembolik kaldı, kanıta ve güvene dayanan işaretlerle ikna edici bir çerçevede gerçekleşmedi. Seçimi kazanıyoruz duygusunun yükseltildiği muhalif tabanda bu yöndeki hamleler taviz olarak algılandı. İkna olmayan taban, helalleşme söylemine karşı hesaplaşma söylemini yükseltti ve bu gerilim kutuplaşma mekaniğini fabrika ayarlarına döndürdü.
  8. Tüm bunlar gölgesinde Meclis aritmetiği tali bir konu olarak kaldı. Ortaklık stratejisi kurulamadı, milletvekili listeleri seçim kampanyasındaki etkisi gözetilerek değil, seçim sonrasını hesap edilerek oluşturuldu.
  9. Bu seçimin sadece Cumhurbaşkanlığında değil, Meclis seçimlerinde de bir referandum hüviyetinde olduğu dikkate alınmadı ve bu seçmene de geçirilemedi. Cumhurbaşkanlığı seçimi muhalefetin birliğinin, Meclis seçimleri ise muhalefet içi rekabetin sahnesi haline geldi.  
  10. Muhalif seçmenin duygusunu okşama konusunda etkili, ancak aradaki ve iktidardan kopma ihtimali olan seçmen üzerinde başarısız olan bir kampanya dönemi geçirildi. 

 

MUHALEFETİN GEÇ BAŞLADIĞI KAMPANYA DÖNEMİNİN İYİ DEĞERLENDİREMEMİŞ OLMASI, SEÇİMİ KAYBETTİRDİ 

 

Her madde ayrı söyleşileri gerektirir aslında ama uzatmamak adına şunu belirtmek isterim: İlk dokuz maddeye rağmen seçimi kazanmak hâlâ mümkündü. Ancak son maddeyi açacak olursak, muhalefetin oldukça geç başladığı kampanya dönemini iyi değerlendirememiş olması seçimi kaybettiren, bardağı taşıran son damla oldu. Kampanya, duygu siyasetini öne çıkardı. Bu, birincisi kendi tabanını mobilize etmek, ikincisi ise topluma kucaklayıcılık mesajı ve güven vermek için iyi ve etkili bir başlangıçtı. Ancak bu duygu siyasetini rasyonel bir donatı ile beslememesi, iktidarın propagandalarını ve hamlelerini küçümsemesi ve toplumun bunlara riayet etmeyeceğini öngörmesi (umması) gibi nedenlerle kampanya muhalif seçmen dışında kalan seçmene erişemedi. Hatta muhalefetteki liderliğe tepkili muhalifleri kapsamakta dahi yetersiz kaldı. Duygular rasyonel gerekçelerle birleşmeyince, kimlik kodları geri çağrıldı. 

 

Aslında rasyonel siyaset beklentisine ekonomik alanda önemli karşılıklar üretilmeye çalışıldı. Ancak vaat enflasyonu içinde bu rasyoneller seçmene ya erişemedi ya da abartılı geldi.

 

Son olarak hâlâ muhalefetin erişemediği kesimlerin geleneksel medya etkisine sosyal medyadan daha fazla açık olduğunu bilindiği halde, bu yönde adımlar atılmadı. Sosyal medyada ise Twitter mesajları ve video yayınlar yerine, Instagram, TikTok hatta Facebook gibi mecralar öncelenmedi ve basit, yalın, karşı-propagandalara yanıt veren yaygın bir kampanya yürütülemedi.

 

Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını kazanmasını neye bağlıyorsunuz? Hangi söylemi, stratejisi, ülke içi ve dışı dinamikler bu sonucu doğurdu? Erdoğan’ın seçim sonrasında topluma, devlete, siyasete, dış politikaya ve ülkenin kronik sorunlarına dair nasıl bir yol haritasının olacağını öngörüyorsunuz?

 

ERDOĞAN, OYLARINDA GERİLEME EĞİLİMİ GÖSTERMESİNE RAĞMEN KAZANAN TARAF 

 

Muhalif kamuoyundaki, seçim sonucuna rağmen Erdoğan’ın başarılı bir sonuç almadığı yönündeki kanaate ben de katılıyorum. Gerileme eğilimi bu seçimde de devam etti. Ancak buna rağmen kazanan bir taraf var ve o Erdoğan. Bu zor seçimi de kazanabilmek için çok boyutlu bir seçim planı uygulandı ve her unsur da etkili oldu. 

 

  • Meclis çoğunluğunun kazanılması ve seçimin ikinci tura kalması hedeflendi. 
  • Muhalefetteki çeşitlenme ile sönümlenme eğilimine giren kutuplaşmanın diriltilmesi için çok yönlü bir çaba sarf edildi. 
  • Denge siyaseti gerektiren muhalefetteki ittifak yapısının önüne farklılıkların altını çizen konuların gelmesini sağlayarak iç gerilimlerin artırılması sağlandı.
  • Devlet ve medya gücü sonuna kadar kullanılarak haksız rekabetten geri durulmadı. 
  • Yıpranmışlık ve sorunların müsebbibi olma dezavantajını elimine etmek üzere, muhalefetin bu sorunlar ile baş edemeyeceğini göstermeye çalıştı ve kendisini sığınılacak liman olarak konumlandırdı.
  • Popülist ekonomi sonuna kadar kullanıldı.
  • Yükselen duygu siyasetini bir avantaja çevirerek, dindarlık, Erdoğan’ın sağlık sorunları, yalnızlaşması, son dönemi olması vb. etkenlerle merhamet ve vefa duygularını mobilize etmeyi başardı. 

 

ERDOĞAN’IN NASIL BİR YENİ DÖNEM İZLEYECEĞİNDE MUHALEFETİN DÖNÜŞÜMÜ DE BELİRLEYİCİ OLACAK

 

Peki, şimdi ne olacak? Normal koşullarda ve başka ülkelerdeki benzer tecrübelere baktığımızda, uzun dönem iktidarda kalmış otoriter-popülist liderlerde gözlemlendiği üzere, artık son olması muhtemel olan bu zaferden sonra Erdoğan’da da bir yumuşama ve kapsayıcılık, bir tür helalleşme dönemine girme eğilimine yakın bir tutum beklerdik. Ancak seçimin tam bir zafer olarak hissedilmemesi, aynı zamanda da çok yakın bir zamanda yerel seçimler olması bu beklentinin aksi yönünde sinyallere neden oldu. Bu yüzden bu dönemin geçtiğimiz dönemden farklılaşma ihtimali kuvvetli görünmüyor. Tabii muhalefetin zayıflığı devam eder ve seçimler için tehdit oluşturma potansiyeli düşük kalırsa, iktidarın rahatlığı ve tavizsizliği de daha kolay devam edecektir. Dolayısıyla Erdoğan’ın nasıl bir yeni dönem izleyeceğinde muhalefetin değişimi ve dönüşümü de belirleyici olacak.

 

Seçimler bize nasıl bir toplumsal fotoğraf ortaya çıkardı? Kutuplaşma ve ortaklaşma sarkacındaki Türkiye’nin, toplumsal ve siyasal fay hatları nasıl restorasyona tabi tutulabilir? Restorasyon sürecinde Kürt sorununu ve aktörlerini nasıl bir gelecek bekliyor? HDP/YSP’nin 14 ve 28 Mayıs seçimleri süresince izlediği seçim stratejisini nasıl buldunuz? Söylemi, kadrosu, performansı, hataları, açmazları ve güçlü yönleri nelerdi?

 

KÜRT SİYASETİNİN SİYASET YAPMAYA GERİ DÖNMESİ VE TOPLUMA YENİ ÖNERMELER SUNMASI GEREKİYOR

 

Seçimlerde yüzde 50+1’i kazanma zorunluluğu, toplumun farklı kesimlerini aynı anda kavramayı gerektiriyor. Muhalefet bunun için bir araya gelişlerden oluşan bir ittifakı ve denge siyasetini yeterli gördü. Buna seçimi kazanma ihtimalinin yüksek olduğuna duyulan kuvvetli inanç da eklenince söz konusu denge siyaseti bir tür siyasetsizliğe yol açtı. Fay hatlarındaki sorunlara karşı siyasetten kaçış bir tercih oldu. Adeta temel sorunların tamamına yönelik politik tutumlar ve yaklaşımlar seçim sonrasına ertelendi. Ancak gerek iktidar gerek ara bloku oluşturan hat siyasi bir kampanya yürüttü. Her çekildiği yere muhalefet “miş gibi” yaparak tepki verdi. Kürtlere özgürlükçü, milliyetçilere milliyetçi, göçmen karşıtlarına göçmen karşıtı, güvenlik kaygıları taşıyanlara güvenlikçi göründü. Ele aldığı konularda politika üretmedi, bilakis sorunun sahiplerinden daha fazla söz söylemeyen ve bunu onlar gibi açık ifade etmeyen bir görüntü verdi. Bu siyasetsizlikler, muhalefeti zayıflattığı gibi siyaset sahiplerini de daha fazla güçlendirdi.  

 

Seçimlerin olumsuz sonuçlarından biri yüzeysel bir milliyetçiliğin yükselişi ve bundan dolayı göçmenler ve Kürtler başta olmak üzere toplumun çoğunluk olmayan kesimlerinin kaybedişi oldu. HDP de buna karşı etkili olamadı. 

 

Kuşkusuz HDP için şartlar hiç adil değildi. Ancak bunun ötesine geçen eksiklikler de mevcut. Bir kere ana muhalefet gibi HDP de siyaseti seçim sonrasına erteledi. Sahibi olduğu konuyla ilgili birincisi, yeni ve geçmişten getirdiği birikime artı koyan bir politika ortaya koyamadı. İkincisi, kutuplaşma siyasetinin ana unsuru olarak hatırlatılan fay hattına yönelik bir ses oluşturamadı ve bu durumda kendine yakın kesimlerle de arasında mesafe oluştu. Yükselen milliyetçilik, seçimde Kürtlerin her şeye rağmen anahtar konumdaki rolünü silikleştirdi ve seçimin kaderini milliyetçi seçmenler belirledi algısı ile mevzi kaybetti. 

 

KILIÇDAROĞLU SEÇİMİ KAZANSA, KÜRT SEÇMENLER SAYESİNDE KAZANMIŞ OLACAKTI

 

İkinci olumsuz sonuç ittifak siyasetinden kaynaklandı. HDP’nin Türk solu ile oluşturmaya çalıştığı ittifak, hem dindar hem de Kürt kimliği kuvvetli seçmenlerin olumsuz etkilenmesine yol açarken; Türk solundaki destekçilerini kaybetme eğilimini de kuvvetlendirdi. 2015 Haziran seçimlerinden bu yana seçimleri protesto eden iktidara karşı ama HDP’yi de benimsemeyen seçmenler, bu seçimlerde adressiz hissettiler ve oy kullanmadılar. 

 

Öte yandan şunu teslim etmemek de haksızlık olur: HDP siyaseti seçmenlerini muhalefet desteği konusunda mobilize etmede bir kez daha etkili oldu. Kılıçdaroğlu seçimi kazansa Kürt seçmenler sayesinde kazanmış olacaktı. Kılıçdaroğlu en büyük oy oranlarını Kürt illerinde yakaladı. Diğer yandan, özellikle ikinci turdaki fireler nedeniyle, Kürtler nedeniyle seçimin kaybedildiği de yanlış bir çıkarım. İki tur arasındaki milliyetçi savrulmaya karşın ilk turda Kılıçdaroğlu’na oy vermiş, ikinci turda sandığa gitmeyen seçmen sayısı çok yüksek değil ve farkı azaltacak boyutta değil. İlk turda Oğan’a oy vermiş Kürt seçmen de zaten çok az olduğundan, diğer yerlere oranla Kılıçdaroğlu oylarının artmamış olması da normal bir sonuç.  

Sorunuza dönecek olursam, aynı ana muhalefet gibi Kürt siyasetinin de siyaset yapmaya geri dönmesi ve sahibi olduğu konuda topluma yeni önermelerle gelmesi gerekiyor. Kısacası toplumun iktidardan ve ana muhalefetten değişim ve yenilenme beklentisi HDP için de geçerli görünüyor.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

Picture of MESUT YEĞEN

MESUT YEĞEN

Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve İstanbul Şehir Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. Halen Kürt Tarihi dergisinin editörlüğünü yapmaktadır. Milliyetçilik, Vatandaşlık ve Kürt meselesi üzerine çalışan Yeğen'in yayımlanmış kitapları: Devlet Söyleminde Kürt Sorunu, Müstakbel Türk’ten Sözde Vatandaşa: Cumhuriyet ve Kürtler, Son Kürt İsyanı, İngiliz Belgelerinde Kürdistan, Kürtler Ne İstiyor: Kürdistan'da Etnik Kimlik, Dindarlık, Sınıf ve Seçimler (Uğraş Ulaş Tol ve Mehmet Ali Çalışkan'la birlikte).

Picture of FUAT KEYMAN

FUAT KEYMAN

Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve öğretim üyesidir. Aynı zamanda İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) direktörü ve Türkiye Bilim akademisi üyesidir. Çok sayıda uluslararası düşünce kuruluşunun ve akademik derginin danışma kurulunda bulunan ve 2013 yılında başlayan Çözüm Süreci’nde Akil İnsanlar Komisyonu üyesi olarak da görev yapan Keyman; demokratikleşme, küreselleşme, uluslararası ilişkiler, sivil toplum ve Türkiye’de devlet-toplum ilişkileri üzerine çalışmalar yürütmektedir. Yurt dışı ve içinde yayımlanmış çok sayıda makaleye imza atan Keyman’ın, Hegemony Through Transformation: Foreign Policy, Identity, and Democracy in Turkey (Dönüşüm Yoluyla Hegemonya: Türkiye’de Dış Politika, Kimlik ve Demokrasi), Symbiotic Antagonisms: Competing Nationalisms in Turkey (İç içe Çatışmalar: Türkiye’de Milliyetçilik) isimli kitapları da bulunmaktadır.

Picture of SEDA DEMİRALP

SEDA DEMİRALP

1978’de İstanbul’da doğdu. 1996’da İstanbul Lisesi’nden, 2001 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. 2008 yılında Wasington DC’deki American University’de karşılaştırmalı siyaset alanında doktorasını tamamladı. 2009 yılından beri Işık Üniversitesi’nde siyaset bilimi alanında öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Çalışmaları demokratikleşme, devlet-iş dünyası ilişkileri ve toplumsal cinsiyet alanlarında yoğunlaşmaktadır. Comparative Politics, Third World Quarterly, Middle East Journal, Middle Eastern Studies, South European Politicis and Society, New Perspectives on Turkey, Turkish Studies, Arab Studies Quarterly gibi pek çok bilimsel dergide çalışmaları yayınlanmıştır.

Picture of ULAŞ TOL

ULAŞ TOL

Ortadoğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümünden lisans (1998), Ankara Üniversitesi Siyaset Biliminden yüksek lisans (2001) ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi Siyaset Biliminden doktora (2009) derecelerini aldı. 20 yılı aşkın bir süredir akademi dışında araştırmacı olarak çalışıyor. Ulaş Tol, kurucularından olduğu Yaşama Dair Vakıf, ADHOC Araştırma ve Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi’nde pek çok sivil toplum, tüketici davranışı ve seçmen davranışı araştırmasında yer almıştır.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.